28 Mart 2013 Perşembe

GERÇEK BİR HİKAYE...



 Saat  07:50 idi. Dersin başlamasına 10 dakika vardı. Kesinlikle yetişemeyecekti. Hemen apar topar giyindi,ayakkabılarını bağlamadan evden koşar adım uzaklaşıyordu. Okula yürüme mesefesi 20 dakikaydı ve hava yine buz gibiydi. Bağlayamadığı bağacığı ayağına takıldı ve karın orta yerine saplandı. Hemen toparlandı ve yoluna devam etti hızlıca.

  Nihayet okula geldiğinde saat 08:20 idi. Zilin çalmasına yirmi dakika olmasına rağmen dersin son kalan yirmi dakikasını kaçırmak istemiyordu. Kapıyı çaldı,geç kaldığı için özür diledi. Alaycı ve gülen gözlerle ona bakan arkadaşlarının bakışları eşliğinde tam yerine oturmaya hazırlanıyordu ki, öğretmeninin sesiyle irkildi. 'Dur bakalım küçük hanım. Her gün geç kalıyorsun. Seni defalarca affettim ama bu hareketin cezasız kalmayacak artık. Tahtanın önüne geç ve zil çalana kadar tek ayak üstünde bekle bakalım' dedi öğretmeni. Arkadaşlarının gülüşmelerine ve onunla alay etmelerine kulak tıkayarak geçti tahtanın önüne ve denileni yaptı. Ders devam ediyordu ve o kafasını yerden kaldırmadan dersi pür dikkat dinliyordu. O yirmi dakika hiç bitmeyecekti sanki. Yürüdüğü onca yol yetmezmiş gibi bir de ayakta dikiliyordu. Nihayet zil çaldı. Herkes koşarak teneffüse çıktı. O hala tek ayak üzerindeydi. Öğretmeni küçük kızın suratına bakmadan bir yandan kitaplarını topluyor, bir yandan söyleniyordu : 'Tamam indirebilirsin ayaklarını. Ama bıktım senden. Ne sorumsuz ailen var,ne senin geleceğini düşünüyor ne de seni okula göndermek için hazırlıyor. Defalarca seninle haber yolldım toplantıya gelmesi için oralı bile olmadı. Bak kızım eğer okumak istemiyorsan söyle de ne biz yorulalım, ne de sen. Bundan sonra geç kalırsan seni sınıfa almam. Bunu da annene ilet.' diyerek kızın gözlerinin içine baktı.

  Öğretmenin ağzından çıkan şimşek gibi sözler, küçük kızın gözlerinde yağmak için bekleyen bulutlara dönüşüyordu. Yağan yağmurlar küçük kızın çorak yüreğini yumuşatmaya yetmiyordu. Yutkunarak şimşek gibi soruları cevaplamaya yeltendi küçük kız.

'Okumayı çok istiyorum öğretmenim.Her sabah geç kalmamak için çok çabalıyorum ancak 2 kardeşimi de okul için hazırlamam gerekiyor. Önce onları uyandırıp karınlarını doyuruyorum, sonra giydirip okula yolluyorum. Benimle haber yolladığınız toplantıların hiç birini aileme iletemedim,Annem beni sabah kaldıramıyor ve benim geleceğimi düşünmüyor. Ama eğer hayatta olsalardı eminim bunların hepsini yaparlardı.Annemi ve babamı 2 ay önce kaybettik...' Daha fazla anlatacak gücü kalmamıştı ve titreyen sesiyle son bir cümle daha kurabildi gözündeki yaşlara engel olamadan: 'Herşey keşke düşündüğünüz gibi olsaydı da ben ailemi kaybetmemiş olsaydım öğretmenim...'


                                                                                                                                    BLACKCAT


19 Mart 2013 Salı

PİŞMANLIK



     Aynaya bakıyorum.Bir ben var,benden öte...Bazen soruyorum ne yapıyorum ben diye? Cevabı ise koskoca bir 'hiç' oluyor her zaman.Bana göre yaptığım, daha doğrusu yapmadığım o koskoca hiç'ler başka birisi için çok büyük anlamlar taşıyor olabiliyor.Ben hiç bişey yapmadım diyorum o ise 'hayatımı mahvettin' diye cevaplıyor beni...Afallıyorum. 'Ben ne yaptım ki' diye düşünmeye başlıyorum..Tabi ki çıkamıyorum işin içinden ve ondan bana neler yaptığı,hayatını nasıl mahvettiğimi anlatması için bir mektup yazmasını rica ediyorum...Kabul ediyor ve o mektupta şöyle dile getiriyor yaşadıklarını :

  ''Seninle ilişkiye başladığımda çok büyük bir heyecanla başlamıştım.Sen benim ilk aşkım,aşkı tattığım tek kadındın.Çok kısa zamanda alıştım sana,bağlandım.Uzun uzadıya konuşuyorduk herşeyi.Seviyordum seni,seninle konuşmayı...Kimseyi görmüyordu gözüm varsa yoksa sen'di herşey..Arkadaşlarım kıskanıyordu seni,beni onlardan çaldığın için.Çünkü ben sensiz tek bir gün bile geçirmiyordum.Sende bana aşıktın.Gözlerinden,bana bakışlarından bile belliydi bu.Nasıl da huzur veriyordun bana...Aradan 2 yıl geçti.Ne sen aynıydın bana ne de ben sana...Bakmıyordu gözlerin aşkla,heyecan bitmişti.Artık havadan ve sudan konuşuyorduk sadece.Her gün görmesem de oluyordu artık.İtiraf etmek gerekirse özlemiyorum bile...Ama içim içimi yiyordu.Çünkü seni özlemesemde eskisi gibi artık görmek istemesemde senden ayrılma düşüncesi kahrediyordu beni her gün...Bunu ben yapamazdım,ben ayrılamazdım senden ve tüm suç senin olmalıydı ama bu aşk benim ilk aşkımdı ve ben ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.Düşündüm,akıl aldım ve karar verdim seni kendimden soğutmalıydım.Nefret etmeliydin benden.Kızacağını bildiğim her şeyi yaptım.Öğrendin,çok kızdın tabi...Seni kıskandırdım delicesine..Olay çıkardın...Senin dışında bir kadınla beraber oldum hiç bir şey hissetmeden ama seni aldattım sonuç olarak ve bunu öğrendiğinde ''tamam'' dedim. ''ayrılacak benden''.
Tokat attın bana,ağladın 'hak etmedim' dedin.Hiç bir şey söylemedim.Ve sen gittin...
   Sen gittikten sonra ben çok derin bir boşluğa düştüm.Seni ne kadar sevdiğimi anladım.Beim için neleri göze alabileceğini gördüm ve seni çok ama çok özledim...
Koşa koşa kapına geldim ''affet'' dedim.Dinlemedin ve yüzüme kapattın kapıyı.Peşinden koştum günlerce.Yapabileceğim herşeyi yaptım ama sen bu ihaneti hazmedemedin.Haklıydın...
Şimdi bana soruyorsun ya 'ben ne yaptım?' diye.Hiçbir şey aşkım...Sen hiçbir şey yapmadın..Ben sadece aşkı tanımadım,anlayamadım ve yaşayamadım.Tek söyleyebileceğim hayatımı mahvedeb seb değil,bendim....''

   Mektubu okuduğumda gözümden akan yaşlara hakim olamıyordum.Cahilliğine,çocukluğuna ve bir aşkı mahvedişine kızıyordum. O da benim ilk aşkımdı ama tüm bunlar artık hiçbir anlam ifade etmiyordu.Ben sadece ona üzülüyordum...

                                                                                                                             BLACKCAT




17 Mart 2013 Pazar

GÜVEN(SİZ)SİNİZ...



     Sadece tüm gece konuştuklarımızdan etkilendiğim için sana karşı bir şeyler hissetmeye başladım.Seni ilk gördüğümde açık konuşucam;ne boyun,ne kilon umurumda olmadı biliyor musun?
O an anladım ki biz seninle herşey oluruz..Hayat arkadaşı,dost,arkadaş..vs. Gözüm hiç birşey görmedi.Tenin tenime değmeden anladım sana susayacağımı...Nitekim öyle de oldu.Seni herşeyden çok sevdim.Doyamadım hiç,doymuyorum da hala.Her dakika yanında olma isteği sadece aşktan değil aynı zamanda ruhumun ruhunu hissetme zorunluluğundan...Nasılda muazzam bir aşkla anlatıyorum seni herkese...


  Çok seviyorum seni ama ne olacak benim bu gel-git'lerim???Tamam alttan alıyorsun teşekkür ederim ama bitsin artık ya dayanamıyorum artık...Omuzlarım taşıyamaz oldu hiç olmayan yükleri..Gereksiz, anlamsızsa benim bu kadar büyütmemem lazımdı.Ama yapamıyorsam nedeni ne?


 Saygı ve güvensiz sevgi olamaz, onlarsız sadece ihtiyaçlarını giderirsin. Saygı olmadan sevilebilir ama ona aşk denmez. Öyle bir kardeşi vardırki sevginin o olmadan sevgi kapının yanından bile geçmez. O ortadan bir an bile kaybolsa ordan uzaklaşmak ister, kaçacak delik arar. Sevginin bu vazgeçilmez kardeşi güvendir. Sevmek için güvenmen gerekir. Güven suyudur, mineralidir sevginin. Sevginin büyümesi, dallarının uzaması, çiçeklerinin güzelleşmesi için güven olmazsa olmaz koşuldur. Aslında insan kendi rahatı için güvenir. Her zaman onla ve yanında olamazsın. Yaşama devam edebilmen için güvenmen gerekir.



Bazen sevgi, bazen güven önden gider. Sevginin önde gittiği zamanlarda, güvenebilmek için bahaneler uydurursun. Ufacık emarelerden bir dolu sonuç çıkarırsın. Güveni en olmadık yerlerde ve en olmadık zamanlarda hissedersin karşındakine.

Güvensizlik prangalar gibi ayaklarına asılır, engeller seni. İstesen de sevemezsin güven olmadan. İlişki 4 ayaklı masadır. Bu ayaklar sevgi, saygı, güven ve sevişmektir. Güven bacağı olmadan bu 4 ayaklı masa, yavaş yavaş ve acıyla çürür. Oysa diğer 3 ayakdan biri olmadan da masa ayakta durur. Hatta bir çok ilişkide, özellikle eski olanlarında genelde bu 3 ayaktan biri eksiktir.

Güven sadece 1 kez kaybedilir. 2. şansı hiçbir zaman vermez insana. Sonrasında güven duymayan hep acabalar içinde kalır. Her an nerede olduğunu ne yaptığını bilmek istersin güvenini yitirirsen. Sürekli yanında olmasını, ya da bir şey aklına gelince hemen sesini duymak istersin. Sanki yanında olunca ve sana bakarken sana ait olacak. En kötüsü ise ona ulaşmaya çalışırken ona ulaşamamaktır. İşte o zaman tüm zemberekler atar ve her türlü kötü ihtimal insanın aklına gelir. Onun yanına koşarak, uçarak gitmemek için kendini zor tutarsın. Gitsen ve herşeyin normal olduğunu görünce dahi güvenin artmaz. Bir sonraki kriz anını beklersin, artık zincir kopmuş güven kaybedilmiştir. Bir açığını yakalayana kadar rahat etmezsin. Bu kadar hayalini kurup hayatı zehir ettikten sonra eninde sonunda o açık yakalanır. Açık küçük olsa dahi haklı çıkabilmek için küçücük olay dramatize edilip büyütülür. "Ben demiştim" der güvenmeyen. Kişi kendi hazırladığı çukura düştüğünü ve o kadar zamanı başta kendine olmak üzere etrafındaki birçok kişiye nasıl zehir ettiğini çok sonraları anlayacaktır. En kötüsü severken ve ayrılamazken güveni kaybetmektir.

Hangisi daha kötü, güvenip sonradan nasıl çirkin bir oyun içinde olduğunun farkına varmak mı, yoksa güvenmeyip hayatı kendine zehir etmek mi. Sanırım ikincisi daha kötü..


  Şimdi bu yazıyı okuyan kimse anlamayacak neden bunları yazdığımı...Ama sen biliyorsun işte..Sen çare olamazsan kimse yardım edemez bana..O yüzden sadece sana bu yazdıklarım...Bunlar belki de son çığlıklarım.Çok yardım ettin bana,az kaldı,çok az...Dayan biraz daha.Kurtulucam sanırım yakında...


                                                                                   BLACKCAT

                                           

9 Mart 2013 Cumartesi

EZBER BOZAN KADINLAR


Yok, yavrum öyle değil.
Senden izin almam sevişmek için.
Seninle sevişmek için bile senden izin almam.
Hani bu kıskançlığını sevginin gücüne eş tutan amper gibi parlatıyorsun ya, aklıma babam geliyor: Beni bütün erkeklerden esirgeyen babam.
İlk ezberi o yaptı, eline erkek eli değmeyecek dedi.
Neden değmeyecek baba, diyecektim ki bu soruyu bile sormak; ‘erkek istiyorum’ la bir olacaktı.
Tenimin sahibi bile olamadım, neyin sahibi olacaktım? Başarılarımla hep siz övünmediniz mi sayın yakın akrabalarım ve aziz komşularım?
Kırmızı kurdeleli okuma ‘zorluğu’nu daha okula gitmeden dört buçuk yaşımda becerdiysem ve zekâmı sadece evin kapılarını keserle yontarak şekil verme -ah bunu bir heykeltıraşın ruhuyla yaptığım hiç anlamadınız- dışında altı aylıkken konuşarak gösterdiysem, benim suçum ne!
Ezber yapmayı bilmiyorum. “Baba bana bal al”ı ezberlemeden kavrayarak okuduğumda anlamsızlığı kavrayıp, kendimi odalara atıp, gizli gizli Oscar Wilde’ın Mutlu Prens’iyle sarhoş olduğumda beni dövmenin anlamı ne!
O kitabı komşunun kitaplığından izinsiz bluzumun altına sokarak almış olabilirim. Daha nice kitapları da evin mutfağına, dolabın içine saklamış olabilirim…
Gazap Üzümleri ile 10 yaşımda karşılaşıp son sahnesini ömür boyu unutmamış olabilirim.
Oradaki işçilerin hayatı bize ne kadar benziyor dediğimde, neredeki diye sorduğunuzda, kitabı gösterince beni saçlarımdan tutup bu yalanlarla uğraşma ders çalış diyerek dövmenin âlemi var mıydı ha anne?
Sonra, üniversiteyi en yüksek puanla kazanınca, evlen bir mühendisle kısa yoldan rahat et şarkılarınızı reddedip kapıyı vurup çıktığımda İstanbul’un ortasında şuncacık kız çocuğu kendimi koruyarak üniversiteyi bitirdiğimde, diplomamı bütün mahalleye beyaz çarşaf gibi bağıra bağıra niye gösterdiniz?
Hala, kime dokunacağıma yine siz mi karar vereceksiniz?
Bu hayat, bu diploma, bu kitaplardan görüp öğrendiklerim ve bu ten benim değil mi?
Karnımı doyurup, sırtımı pek tutup önümü aç komadınız ve aile olma saadetini size tattırdığım için gerine gerine evin her yanına fotoğraflarımı astığınız için teşekkür mü edeceğim?
Namus hakkımı niye size vereyim. Beynimin kıvrımları oluşurken beni insan olarak görmek yerine, bir kız çocuğu olarak esirgemelerinizin ağır bedeli için size hepsi pekiyi karne mi vereyim?
Şimdi de geçmiş son sevgilim, babamın hayaleti gibi karşıma, “Benden sonra kimseye dokunmadın değil mi?” diyor.
“Hay Allah! Aslında bizim bakkalın oğlu çok yakışıklı ama kültürü tenime uygun değil.” diyeceğim, erkeklik gururu incinecek. Sizin erkeklik gururunuzu hesap etmekten, yoruldum yahu!
Bana ne gün orospu diyeceksiniz diye korktum, onca bilgime rağmen; az buçuk iktisat da bilirim birkaç yabancı dil de ama hangi dilde orospu olamayacağımı ve tenimin sizin tasarrufunuz altından hangi lehçede kalkacağını bir türlü bilemedim…
Küçük burjuva suçlamalarına gülüp geçmeme gerek yok; emeğimin hakkını göremezsiniz ki…
Kimseye kızmıyorum kendimden başka. Sizin ezberinizi okumayacağım artık. Alfabeyi yeniden yazanlara saygımı kimse elimden alamaz…
Ne sevişme isteğimi açıkça belirtmeme ne de tenimi futursuzca sergilememe engel olamayacaksınız.
Benim olanı; kadınlığımı kimseye ezbere vermeyeceğim haberiniz olsun!

                                                                                                                                     BLACKCAT



2 Mart 2013 Cumartesi

Boşvermişliğe Giriş...



    Şu anki ilişkimde yanlış giden bir şeyler olduğunu düşünerek sorun çıkardım çoğu zaman.İnsanlar hislerini kontrol edemediği,söz  geçiremediği için hislerine güvenmek zorundadırlar ve bende öyle yaptım.Belki yanıldım,belki haklıydım bunu asla bilemedim.Amacım sadece kafamı,kalbimi rahatlatmaktı başaramadım.
Denedim,şans verdim hem kendime hem ona ama yine olmadı.Bir paranoyayı aylarca beynime hapsettim.Kurtulamadım o zehir gibi içime işleyen hallerimden.Taa ki bugüne kadar...
   Bu sabah 6 aydır yaşadığım durumları baz alarak iyisiyle ve kötüsüyle düşündüm.Yetmedi,artı ve eksileri bir kağıda yazdım.Onca artıya rağmen sadece 2 tane eksisi vardı.Üstelik çok seviyorum (ama sevgi yetmiyor bazen herşeye)...Ee ilişkimiz adına çabaları da çok fazla...2 tane eksi için ayrılmaya değer mi?
Tabi ki bende değmez diye düşündüm.Ve sonra birşey dank etti.Artık o eksiler benim için endişe,kuşku ya da paranoya sınıfına girmiyordu artık!!!
   Boşvermişlik ve bencillik aynı anda girdi ruhuma..Ben mutluluğum için,kendim için yaşıyorum.Herkesi,her şeyi kontrol edemezsin.Ya da en güzeli ETMEMELİSİN...

Her gün seni mutlu ediyor mu?
Bir dediğini iki etmiyor mu?
Yanındayken rahat mısın?
Birlikte gülüyor musunuz?
Sana ilgisini eksik etmiyor mu?
Sürekli seni sevdiğini söylüyor mu?

Bunların hepsine cevabın EVET ise gerisini s*ktir et...Diğer türlü kendini ve ilişkini yıpratmaktan başka bir işe yaramaz bu durum.Kıskançlık bitti,hesap sorma bitti,kontroller bitti...Bundan sonra hayatın tadını çıkarmalı.
Artık Özgürüz Sevgili...

                                                                                                                           BLACKCAT